Ekim 2016 - özeldersci

son haberler


Post Top Ad

30 Ekim 2016 Pazar

Yeşilin güzelliği

00:47:00 0

Yeşil bir başka güzeldir....

SIFIRDAN MATEMATİK ÖĞRENİN

Tam çözünürlük için fotoğrafa tıklayın.



Bilgisayarda sağ tıklayıp resmi farklı kaydet ile; tablet ve telefonda ise basılı tutup "resmi kaydet" ile cihazınızı kaydedebilirsiniz.


Yeşil bir başka güzeldir....
devamını oku

28 Ekim 2016 Cuma

Eğitimde müfredat problemi

12:35:00 0

Ülkemiz fiziki ve teknolojik altyapı anlamında dünyada iyi bir yerde.

Haftasonu, hafta içi kurslara da ilgi yoğun ama neden istediğimiz başarıyı elde edemiyoruz?

SIFIRDAN MATEMATİK ÖĞRENİN

Pisa sınavlarındaki yerimiz hiç de iç açıcı değil.

En büyük bütçe eğitime ayrılıyor ve eğitim kalitesinin arttırılması için pek çok şey yapılıyor iken mevcut durum neden ortaya çıkıyor?




Yukardakiler gibi pek çok soru sorulabilir ve cevaplamak da oldukça geniş kapsamlı bir mesele. 
Bu yazıda mevcut durumun en önemli sebeplerinden biri olan müfredat yoğunluğu konusunu ifade etmeye çalışıcaz.


Bunun için aslında en iyi örneklerden biri İngilizce dersi (keza tüm derslerde aslında benzer durum var).
İlkokulun ilk yıllarından lise bitimine kadar binlerce saat İngilizce anlatılır, müfredata bakıldığından son derece detaylı gramer, telaffuz vs çalışıldığı halde lise mezunlarının İngilizce bilgisi acınacak haldedir. 
Bir kaç cümle kurarlar o kadar.

Benzer durum matematik, Türkçe vs tüm derslerde de var.

Okul hayatını bitirip iş hayatına giren hemen hemen hiç kimse lise bitimine kadar öğrendiklerinin çoğunluğunu hatırlamaz bile.

Peki biz ana okulunu da katarak 13 sene boyunca ne öğretiyoruz? 

On yıllarca öğrettiklerimiz nereye gidiyor? 

Yoksa çocukların yıllarını mı çalıyoruz?

Sonuç itibari ile on yıllarca öğretilenden geriye kalan bir şey yok?

Amaç ne?

Gibi yine pek çok soru insanın aklına geliyor.

Aslında işin özeti şu "her şeyi öğretelim derken hiçbir şey öğretememe"....

Kendi branşım matematikten örnek vereyim:

Her eğitim döneminde yüzlerce başlık, binlerce altbaşlık, onbinlerce soru tipi söz konusu.

Müfredat o kadar yoğun ki her ders yeni birşeyler öğretmemiz, farklı soru tipleri gerekiyor.

Öğrettiklerimizi kavratmaya yetecek zaman malesef yok çünkü sürekli yeni bir konu, yeni formüller, yeni soru tipleri anlatmak durumundasınız. 

Öğrenciyi bilgi bombardımanına tutuyoruz.

Bir de neyin ne olduğunu anlatmaya da vakit yok.

İşin özünü anlatabilsek daha kalıcı olur ama o zaman da konular yetişmiyor.

Ben sadece matematik bu kadar yoğun sanırken diğer zümreler ile konuştukça anladım ki onlarda da durum aynı.

O zaman öğrencinin önünde iki seçenek var ya hayatını, çocukluğunu bir kenara bırakıp sürekli ders çalışacak ve başarılı olacak (ayrıca ezberleyerek başarılı olacak yine unutacak ilerde) veya "amaannnn boşver!" diyip "ne de olsa kalmak zor sınıfımı geçeyim öğrenmesem de olur" diyerek umursamadam derslere girmeye devam edecek.

Ülkemizdeki profile baktığımızda ve mezunlardaki dersler anlamında seviyeyi göz önüne aldığımızda ikinci yolu seçenler ezici çoğunlukta.

Peki ne yapılmalı?

Öncelikle müfredat sadeleştirilmeli, lise 3 teki alan ayrımına kadar olan ilk - orta lise eğitiminde öğrencilere hayatlarında işe yarayacak temel bilgiler verilmeli. 

Matematik anlamında bakarsak bence müfredatın %70 inden fazlası son derece detay konular.  

Aynı ders saatinde temel, hayatta kullanacağı, zekasını analitik düşünmesini, hayat problemlerini de çözebilecek düşünsel seviyeyi hadefleyen konular zamana yayılarak: yani konu anlatılacak yeni şeyler öğretilmeden konuya göre 3-4-5 saat sadece öğretilmiş olanı kavratacak dersler işlenirse, öğrenci ile konu tartışılır, ders içi etüd, egzersiz, grup çalışmaları ile pekiştirilir , neyin nerden geldiği-ispatlar verilir detaylı incelenir ise toplamda yine aynı ders saatinde hem öğrencinin işine yarayacak konular kalıcı olarak öğretilmiş, hem de öğrenci ve öğretmen daha mutlu olur.

Mesela tarih dersinde onlarca ülkenin yıkılıp kurulması son derece detaylı incelenmesi, binlerce tarih, madde, özellik ezberlenmesi yerine daha güncel , günümüzle bağlantılı meseleler, öğrencilere aktarılıp, derslerde tartışılıp ezbersel değil yorumsal sınavlar değerlendirmeler yapılabilir.

İngilizce dersinde her ders yeni kelimeler, kalıplar öğretmek yerine derse öğrenciyi katarak, konseptler üzerinden giderek hayatın bir alanı ile ilgili çalışmalar sohbetler yapılabilir. Kelime listeleri, kalıplar, ezberler, her ders yeni yeni bilgiler ile başarı olmadığı ortada...

İşin özeti; tüm derslerde bu sistem uygulanabilir. 

Öğrencilerin okul sonrası hayatına katkı sunacak az sayıda kazanım daha detaylı işlenerek, ezberci değil manacı eğitim sistemi ile işin içine öğrencileri de katarak çok daha başarılı, düşünen, çözüm üreten bir nesil mümkün olacaktır.

Bu da ancak köklü bir müfredat değişim programı ile mümkün olabilir.

Aksi halde üniversiteye girişi sınavları için öğrenci öğretmen müfredatı yetiştirme anlamında koşturmaya mecburuz.

Bora Arslantürk
boramat@gmail.com
devamını oku

24 Ekim 2016 Pazartesi

Bal hakkında bilinmeyenler

14:27:00 0

Kanser hücresine bal konulunca zamana bağlı olarak çam balı, kestane balı ve sedir balının hücrenin gelişimini engellediği görülmüş.

SIFIRDAN MATEMATİK ÖĞRENİN

Yeditepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakognozi ve Fitoterapi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Erdem Yeşilada, kanser hücresine bal konulunca zamana bağlı olarak çam balı, kestane balı ve sedir balının hücrenin gelişimini engellediğinin görüldüğünü belirterek, "Ancak sahte bal kanser hücresini geliştiriyor, kanseri de tetikliyor. Sahte bal yapanlar masum değil, insan hayatına kasteden bir yönleri de var." dedi.




Yeşilada, sorularını yanıtlarken, "arı ürünlerinin hastalıkların önlenmesi veya iyileştirilmesi amacıyla kullanılması" şeklinde tanımlanabilen apiterapinin yeni bir kavram olarak ortaya çıkmasının nedenini, araştırmaların yüzde 70-90'ının 2000 yılından sonra yapılması şeklinde açıkladı.

İnsanlık tarihi kadar eski olan balın yüzde 80-85 kadarının şeker, 15-20'sinin ise su olduğunu ifade eden Yeşilada, "Ama balı, bal yapan içerisinde binde 1, binde 2 gibi çok düşük oranda bulunan fenolik maddelerdir. Arılar çiçek çiçek dolaşıp polen, nektar topluyor, vücutlarına bulaşan polenlerden de fenolik maddeler geliyor." diye konuştu.

Yeşilada, balın eskiden, antibiyotik yokken yaraları tedavi etmede kullanıldığını dile getirdi. Yaranın üzerine konulan balın derinin nemiyle birleşerek oksijenli su bileşimi meydana getirdiğini ve yaranın mikrop kapmasını önlediğini vurgulayan Yeşilada, şu bilgileri verdi:

"Bal arılarının kovanı dış etkilerden korumak için yaptığı propolis de yaranın iyileşmesini hızlandırıyor. Bal kendisi ülseri önlüyor, iltihap giderici özelliği var, karaciğer hasarını onarıyor, ağrı kesici etkisi var ama arı poleni ile birleştirildiğinde etki inanılmaz artıyor. Yaptığımız çalışmada iltihap giderici ilaçtan daha kuvvetli hale geldi."

Bal hakkındaki şehir efsaneleri

Yeşilada, bal konusunda çok fazla "şehir efsanesi" bulunduğunu, örneğin, çaya bal konulduğunda bozulduğunun öne sürüldüğünü aktardı.

Yaptıkları çalışma kapsamında değişik çaylar demlediklerini belirten Yeşilada, elde ettikleri sonuçları şöyle anlattı:

"Sıcaklık 80 dereceye indiğinde içerisine bal koyduk ve antioksidan etkisini ölçtük. Bal konulunca, antioksidan etkisi çok kuvvetli olduğunu bildiğimiz yeşil çay, beyaz çayda bile etki 4 misli artarken, ıhlamurun antioksidan etkisi 58 misli yükseldi. 'Bala metal kaşık koymayın' deniliyor. Oysa tahta kaşık mikrobu üzerinde tutar. Tahta kaşık hava ile buluştuğunda mikroplar geliyor, sonra tekrar balın içine koyduğunda bal enfekte edilir. Bal kontrolünde çelik kaşıklar kullanılır. Bir çalışmamızda kahveye de bal koyduk, özellikle filtre kahvenin antioksidan etkisi arttı."

Yeşilada, yapılan analizlere göre, insan hayatı için gerekli olan, günlük alınması gereken aminoasitlerin hepsine sahip olduğu için bir insanın sadece arı poleni yiyerek sağlıklı yaşayabileceğini, arı poleninin balla karıştırılarak tüketilebileceğini söyledi.

Arı poleninin buzdolabında saklanması gerektiğine dikkati çeken Yeşilada, "Nemi bulduğunda mikropların gelişmesi için de ortam sağlanabilir. Bu nedenle buzdolabında, soğukta, mikropların gelişemeyeceği yerde saklanmasını öneriyorum. Arı poleni iyi kurutulmadıysa riski yüksek. Kullanımı çok abartmamak gerek, günlük 500 miligram tüketmekte fayda var. Bileşim olarak da baldan farklıdır, şeker oranı yarı yarıya inmiş, protein miktarı artmıştır." diye konuştu.

Arı sütünün de oda sıcaklığında bırakılmaması, eksi 20 derecede tutulması gerektiğini vurgulayan Yeşilada ancak bal ve diğer arı ürünleriyle karıştırıldığında buzdolabında artı 4'te bekletilebileceğini belirtti.

Yeşilada, yoğurt ve tereyağına benzediği için arı sütünün tağşiş edildiğini ve protein değerini yükseltmek için melanin denilen sentetik maddenin konulabildiğini ifade ederek, arı sütü seçiminde güvenilir ve kaliteli ürünlerin tercih edilmesini önerdi.

Propolisi, "muhteşem bir madde" şeklinde tanımlayan Yeşilada, "Propolis, reçine ve yüzde 80'i mumlardan ibaret. Arılar, propolisi, kovanın önüne koyuyor, içerideki balı korumak için. Çok iyi bir antibiyotik etkisi var propolisin. İçerisindeki maddeler birleştirildiğinde kanser hücresi gelişemediği görüldü." dedi.

"Balı sağlıklı kalabilmek için yemeliyiz"

Prof. Dr. Erdem Yeşilada, balın kanser hücresi gelişimini engellediğini dile getirerek, "Kanser hücresine bal konulunca zamana bağlı olarak çam balı, kestane balı ve sedir balının müthiş etkili olduğu görülüyor. Ancak sahte bal kanser hücresini geliştiriyor, kanseri de tetikliyor. Sahte bal yapanlar masum değil, insan hayatına kasteden bir yönleri de var." diye konuştu.

Piyasada çok fazla sahte bal bulunduğuna dikkati çeken Yeşilada, şöyle devam etti:

"Bazı üreticiler arının önüne glikoz şurubunu koyuyor ve onunla besliyor. Glikoz şurubu doğrudan kana karıştığı için metabolik sendrom denilen, günümüzde üzerinde çok durulan sorunu ortaya çıkarıyor. Kan şekeri pik yapıyor ve zarar meydana geliyor. Ancak balı karalayanlar sapla samanı karıştırıyor. Maalesef tüketicinin balı ayırmak için hiçbir parametresi yok. Farklı analizler yapılması gerekiyor, bu bakımdan da kalite son derece önemli. O yüzden tüketicinin güvenilir marka tercih etmesi gerekiyor. Bazı üreticiler 'Doğal bal' yapıyoruz diyor ama geçen senenin balını arının önüne koyuyor. Evet, glikoz şurubu kullanmıyor ama yapılan balda da fenolik madde bulunmuyor, çünkü öncesi senenin balını kullanıyor."

Yeşilada, tüketicinin bölgesel üreticilerden de bal satın alabileceğini ancak bu balın da analizden geçmediğini dile getirdi.

Bu üreticilerden alınan balın doğal ve çiçeklerden toplandığı için faydalı olabileceğini ancak risklerinin tespit edilemediğini vurgulayan Yeşilada, "Mum kovanları yaptırıyorlar. O zaman da tüketici mum yiyor. Neden onu yapıyorlar? Çünkü arı çok büyük emek harcıyor o kovanı yapabilmek için. Hazır kovanı önüne konulduğunda o emeği bal yapmaya harcıyor ve daha yüksek bal verimi elde ediliyor." dedi.

Yeşilada, balın hem besin hem ilaç olduğunu belirterek, "Balı sağlıklı kalabilmek için yemeliyiz. Propolis de arı poleni de antioksidandır. Domatesin, zerdeçalın, üzüm çekirdeğinin içinde antioksidan madde bulunur. Tek düze beslenmemek gerekir. Baldan da domatesten de üzümden de bu maddeler alınır. Geniş bir yelpazede bu tip ürünler alınırsa, daha zengin ve güzel bir koruyucu sağlanır. Bütün mesele korumaktır. Arı ürünleri bize çok büyük avantaj sağlıyor bize." diye konuştu.

TRT haber
devamını oku

23 Ekim 2016 Pazar

Çocuklara Nasıl Davranılmalıdır?

16:25:00 0

Öncelikle şunun altını çize çize ,"Çocuklar şiddete marus kalarak terbiye edilmez." diyorum. Çünkü siz bize nasıl bağırıp çağırırsanız biz de sizin hareketlerinizin aynısını örnek alırız. Onun için bu konuda davranış önemlidir.

SIFIRDAN MATEMATİK ÖĞRENİN

Biz yanlış yaptığımız zaman yumuşak bir tavırla doğrusunu göstermelisiniz. Zamanla doğrusunu anlayacağız. Belki ben bir çocuğum diye beni dikkate almayacaksınız. Ama bu dediklerim tamamen doğru.



Bizim yanımızda veya başka yerlerde kimseye doğru bir örnek olamayacak davranışlardan sakının. Çünkü hem bize kötü davranışlardan uzak dur diyorsunuz hem de kendiniz yapıyorsunuz. Bence bu hiç mantıklı değil. Düşünün,bir insan size bunu yapma diyor. Bir gün bir bakıyorsunuz kendisi yapıyor. Bu size de saçma gelmez mi? Ayrıca çocuğunuzun bulunduğu arkadaşlarıyla gittiği ortamlara da dikkat edin. Sizin haberiniz olmaz ama çocuğunuz kötü hareketler edinebilir. Onun için çocuğunuzun her gittiği yere ve arkadaşlarına dikkat edin. Yoksa bir gün çocuğunuzun güvenliği tehlike altına girebilir. 



Elinizden geldiği kadar bizle zaman geçirin. Oyunlar oynayın. Yoksa zamanla bizler sizlerle fazla zaman geçiremediğimizden insanlarla sosyalliğimiz azalabilir ve içe kapanık olabiliriz. Onun için bizlerle zaman geçirmeye özen gösterin. Siz bize her yapmamamız gereken şeyi bağırarak kızarak anlattığınızda biz size inat olarak yapmaya devam ederiz. Sert olmak yerine yumuşak olun. Ne kadar dikkatli davransanız bile bize elbetteki ister istemez bağırıp kızıyorsunuz. Lütfen bize kızıp bağırmamaya dikkat edin.

Bir yazının daha sonuna geldik:)

Umarım ki,size az da olsa bir yol göstermişimdir.

Başka başka yazılarda görüşmek dileğiyle....

Berra Arslantürk
6.sınıf Öğrencisi
devamını oku

22 Ekim 2016 Cumartesi

Bir Çocuğun Gözünden Sınav Kaygısı!

14:36:00

Sınav kaygısı biz öğrenciler için büyük bir sorundur.

SIFIRDAN MATEMATİK ÖĞRENİN

Aslında sınav kaygısı ne kadar çalışmayan öğrenciler için dile getirilse bile sınava gayet çalışmış öğrenciler içinde geçerli bir durum. Peki sınav kaygılarından nasıl kurtulabiliriz?




Yalnız sınav kaygısı geçirilebilir diye bir garanti veremeyiz. Bu tamamen kendimize bağlı bir durumdur. Sınav başlamadan önce genellikle heyecanlanmak doğal bir durumdur. Sınavdan önce heyecanlanmak,ellerimizin titremesi bizim sınava hazırlanmaya başladığımızı gösterir. Bazen sınav kaygısının korkusuyla ders çalışabilmekteyiz. Sınav başladığı zaman heyecanlandığımızda ''Heyecanlanmam doğal,birazdan heyecanım nasılsa geçer.''demek azda olsa sınav stresimizi azaltabilir. Ama buradaki en önemli nokta kendimizin olaylara bakış açısıdır. Bu sadece sınavlar için geçerli bir sebep değil. Tüm olaylar için geçerli bir sebep. Örnek verirsek '' Bunu başaramam.'' gibi cümleler kurmak sizi oldukça etkiler ve motivasyonunuzu düşürür. Ama '' Ben bunu başarırım.'' tarzı cümleler kurmak sizin motivasyonunuzun yüksek olmasını sağlayabilir. 




Sınavlarda ilk başlarda yapamadığımız soruya oldukça fazla zaman harcamak yerine o soruyu geçip diğer soruları tamamlayıp en son o soruyu yapmaya çalışırsak daha iyi olur. Çünkü beynimiz ilk başlarda sorulara tam alışamadığından soruyu tam olarak anlayamaz. Fakat soruları zamanla çöze çöze,soruları kavramakta o kadar çok güçlük çekmez ve bu soruyu daha iyi anlamamıza yardımcı olur.

Yazımızın da sonuna geldik :)

Unutmayın olaylar değil sizin bakış açınız sizi etkiler.

Başka yazılarda buluşmak dileğiyle...

Berra Arslantürk


devamını oku

17 Ekim 2016 Pazartesi

İstanbul

21:33:00 0

İstanbul...

SIFIRDAN MATEMATİK ÖĞRENİN

Tam çözünürlük için alttaki fotoğrafa tıklayın.



Bilgisayarda sağ tıklayıp resmi farklı kaydet ile; tablet ve telefonda ise basılı tutup "resmi kaydet" ile cihazınıza kaydedebilirsiniz.


devamını oku

16 Ekim 2016 Pazar

'' Keşke.....'' kelimesi!

15:02:00 0

Keşke demek size ne ifade ediyor?


SIFIRDAN MATEMATİK ÖĞRENİN

Yaptığınız yanlışları mı yoksa hatalarınızı mı ifade ediyor size? Aslında keşke deyince  pişmanlık yaşandığını veya yaşadığımızı anlıyoruz. Belki daha dün dediniz keşke... diye belkide bugün  bir kaç saat önce veya şimdi dediniz bu kelimeyi...




Keşke kelimesi günlük hayatımızda sıklıkla söylenen bir kelime. Üzülüyoruz yaptığımız hatalardan her ağzımızdan çıkan o keşke kelimesinden! Ama her zaman mutlu olmak diye birşey de yok  elbetteki. Bazen üzüleceğiz,bazen ağlayacağız,bazen de mutlu olacağız. Buradaki en önemli olayın ne olduğunu biliyor musunuz? Bu olay sizin hatanızı anlayabilmeniz. Ama zaten hatasız kul olmaz! 


Unutmayın her son yeni başlangıçların anahtarıdır.

Yepyeni yazılarda görüşmek dileğiyle...

Berra Arslantürk
6.sınıf öğrencisi
devamını oku

Japonlar'ın uzun yaşama sırları

11:13:00 0

Japon toplumun neden daha uzun süre yaşadıkları kesin olarak bilinmese de, bunun en büyük sebebinin Japon diyetinde gizli olduğu söylendi.


SIFIRDAN MATEMATİK ÖĞRENİN

Japonların dünyadaki en uzun yaşayan ve belki de en sağlıklı yaşayan insanlar olduğunu söyleyen İngiliz beslenme uzmanı Cassandra Barns, bu toplumun neden daha uzun süre yaşadıkları kesin olarak bilinmese de, bunun en büyük sebebinin Japon diyetinde gizli olduğunu söyledi.





İngiliz Daily Mail gazetesine konuşan Barns, Japonların geleneksel çorbası ‘Miso’nun, sağlıklı yaşam için ‘olmazsa olmaz’ olduğunu belirterek, “Tüm Japonlar küçüklük yaşlarından itibaren Miso çorbası içer. Bunun faydalarını da yaşlanınca görüyorlar” ifadelerini kullandı.



Ünlü beslenme uzmanı, sebze turşusu ve balık tüketiminin de Japonların uzun yaşamasında etkili olduğunun altını çizdi.


İşte Japon diyetinin ‘olmazsa olmaz’ 4 temel gıdası:


• Miso çorbası


• Yeşilçay



• Sebze turşusu



• Balık



haberturk
devamını oku

14 Ekim 2016 Cuma

Elina Born & Stig Rästa - Goodbye To Yesterday

17:00:00 0

Tepeden tırnağa kalite ve planlı bir müzik klibi...

SIFIRDAN MATEMATİK ÖĞRENİN

Işıklandırma, melodi, kıyafetler hatta bakışlar bile tam cuk olmuş.



Bir kaç dakikalığına başka bir boyuta geçiyorsunuz.

Sadece kaliteli müzik ve klipler bu sitede olacak...


devamını oku

7 Ekim 2016 Cuma

Aşure nasıl yapılır? Muharrem ayında neler yapılmalıdır?

09:50:00

Tarih boyunca insanlık için dönüm noktaları sayılabilecek önemli olayların da yer aldığı ve 1 Ekim'de idrak edilmeye başlanan Muharrem ayının onuncu günü, 'aşure günü' olarak biliniyor.


SIFIRDAN MATEMATİK ÖĞRENİN

Muharrem ayında neler yapılmalıdır? Aşure nasıl yapılır?
İşte Muharrem ayıyla ilgili bilinmesi gerekenler...





Aşure günü, müslümanlar hem ibadet hem de sosyal içerikli hayır-hasenat yapma bakımından büyük bir faaliyet içinde olurlar.


Dilimizde bugün “aşure” şeklinde telaffuzu yaygın olan tatlı, ismini Arapça on manasına gelen “aşera” kelimesinden alıyor.




Tarihte bugün, insanlık ve İslam tarihi açısından önem taşıyan bazı olaylar meydana gelmiştir.




Rivayetlere göre Hz. İbrahim aşure günü dünyaya gelmiş, Hz. Musa ve kavmi Firavun’un zulmünden bugünde kurtulmuş, Hz. Nuh’un gemisi Cûdi dağına aşure günü oturmuştur...



Bu özellikleri bakımından aşure bir sevinç, mutluluk ve kutlama günüdür. Hz. Aişe’den nakledilen bir rivayette, cahiliye döneminde Kureyşlilerin aşure gününü kutladıklarından; Kâbe’nin örtüsünü değiştirip oruç tuttuklarından bahsedilmektedir. (Müsned, VI, 244.)


MUHARREM AYINDA HANGİ NAMAZ KILINIR?
* Muharrem ayının ilk gecesi şu şekilde niyet ederek bir Tesbih namazı kılınır:
“Yâ Rabbî, bu yeni senede beni mağfiret-i ilâhîne, rızâ-i ilâhîne ve hidâyet-i ilâhîne mazhar eyle. Yeni açılan amel defterimi rızâ-i ilâhîne muvâfık amel ile doldurmayı bana nasip eyle. Beni gadab-ı ilâhîne dûçâr edecek amellerden muhâfaza buyur.”

Tesbih namazında şunlar okunur:
1. rek’atte: 1 Fâtiha-i Şerîfe, 1 Âyetü’l-Kürsî,
2. rek’atte: 1 Fâtiha-i Şerîfe, 1 Âmene’r-Rasûlü... (Sûre-i Âl-i İmrân’ın ilk 2
âyeti de ilâve edilerek)
3. rek’atte: 1 Fâtiha-i Şerîfe, 1 Hüvellâhüllezî...
4. rek’atte: 1 Fâtiha-i Şerîfe, 1 ihlâs-ı Şerîf.
Namazdan sonra istiğfâr edilir, salavât-ı şerife getirilir ve arkasından duâ yapılır.

MUHARREM AYINDA YAPILMASI GEREKENLER
* Muharrem ayı ve Aşûre günü oruç tutmak sünnettir.

* Sıla-i rahim yapmalı. Yani salih akrabayı ziyaret edip, hediye ile veya çeşitli yardım ile gönüllerini almalı.
* Sadaka vermek sünnettir, ibadettir. Hadis-i şerifte, (Aşûre günü, zerre kadar sadaka veren, Uhud Dağı kadar sevaba kavuşur) buyuruldu. (Şir’a)

* Çok selam vermeli. Hadis-i şerifte, (Aşûre günü on Müslümana selam veren, bütün Müslümanlara selam vermiş gibi sevaba kavuşur) buyuruldu. (Şir’a)

* Çoluk çocuğunu sevindirmeli! Hadis-i şerifte, (Aşûre günü, aile efradının nafakasını geniş tutanın, bütün yıl nafakası geniş olur) buyuruldu. (Beyhekî)

* Gusletmeli. Hadis-i şerifte, (Aşûre günü gusleden mümin, günahlardan temizlenir) buyuruldu. (Şir’a) [Bu sevaplar, itikadı düzgün olan, namaz kılan ve haramlardan kaçan mümin içindir. Bunlara riayet etmeyen kimse, Aşure günü, bir değil, defalarca gusletse, günahları affolmaz.]

* İlim öğrenmeli! Hadis-i şerifte, (Aşure günü, ilim öğrenilen veya Allahü teâlâyı zikredilen bir yerde, biraz oturan, Cennete girer) buyuruldu. Bu gece ilim olarak, ehl-i sünnete uygun bir kitap, okumalıdır. Ayrıca Kur’an-ı kerim okumalı, kazası olan kaza namazı kılmalı. (Şir’a)


AŞURE TARİFİ İÇİN MALZEMELER
- 700 gram buğday
- 2 su bardağı nohut
- 2 su bardağı fasulye
- 1 su bardağı kuru üzüm
- 200 gram kuru incir
- 200 gram kuru kayısı
- 3,5 su bardağı şeker
- Bir fiske tuz
- 2 litre su

SÜSLEMEK İÇİN:
- 1 adet nar
- 3 yemek kaşığı kuş üzümü
- 2 yemek kaşığı tarçın
- 1 su bardağı fındık
- 1 su bardağı ceviz

HAZIRLANIŞI
Buğday, nohut ve fasulye bir gece önceden ıslanır. Ardından tencereye alınırlar ve yumuşayana kadar kaynatılırlar.

Kuru incir ve kuru kayısı doğranır. İncirin aşureyi karartması ve çekirdeklerinin dağılmaması için içi yıkanabilir.

Bakliyatlar yumuşayınca içine doğranmış incir, kayısı, üzüm ve şekeri de atılarak 10 dakika kadar daha kaynatılır. Ocaktan alınan aşure, kaselere doldurulur. Soğuduğu zaman üzeri nar, kuş üzümü, fındık ve cevizle süslenir.

Allah kabul etsin...

haberturk
devamını oku

3 Ekim 2016 Pazartesi

Gizli Şeker Hastalığı Nedir?

13:44:00 0


Gizli şeker hastaları, diyabet hastalığı bakımından yüksek risk grubunda yer almaktadırlar.

SIFIRDAN MATEMATİK ÖĞRENİN

Bu hastalığın,şeker hastalığına dönüşme olasılığı göz önünde bulundurularak gerekli önlemlerin alınması gerekir.



GİZLİ ŞEKER NEDİR?


Gizli şeker hastalığı, açlık durumundaki kan şekeri normal iken tokluk durumundaki kan şekerinin normal olan değerlerden farklı olmasıyla kendini belli eder. Gizli şeker hastalığı teşhisi için açlık kan şekeri değerlerine bakılması yeterli değildir. Özellikle karbonhidratlı, yağlı ve şekerli besinlerin alınmasının ardından yapılan testler daha sağlıklı sonuçlar verecektir.

GİZLİ ŞEKERİN BELİRTİLERİ


Gizli şeker şüphesi uyandıran semptomların başında, öğünlerin ardından hissedilen yorgunluktur. Kan şekerinin normal olmayan yükselişine bağlı olarak baş gösteren yorgunluk hali ve uyuklama gizli şekerin başlıca belirtileridir.
- Özellikle baş, boyun ve ense bölgelerinde kendini gösteren terlemeler ve kontrol edilemeyen ani öfkelenmeler de görülen semptomlar arasındadır.
- Normalden fazla alınan kilolar ya da kişiye bağlı olarak kilo kayıpları da gizli şeker hastalığının belirtisi olabilir.
- Gizli şekere yakalanma ihtimalinin kalıtsal mirasa da bağlı olduğu söylenebilir. Anne veya babada şeker hastalığı ya da gizli şeker hastalığı varsa gerekli tetkiklerin uygun periyotlarda yaptırılması faydalı olacaktır.

GİZLİ ŞEKER HASTALIĞININ TEDAVİSİ
 Gizli şeker hastalığı; şeker hastalığı kadar tehlikeli olmasa da hastanın gerekli önlemleri alması ve tedavi sürecini başlatması gerekir.

BESLENME



Beslenmenin gizli şeker hastalığı tedavisinde büyük rol oynadığını söylemek mümkündür. Karbonhidratlı besinlerin ölçülü bir şekilde alınması ve vücuttaki şekerin bu şekilde dengede tutulması gerekir. Beslenmede sebze ve meyve ağırlıklı besinler tüketilmeli, bu besinlerinde kabukları ile beraber alınması gereklidir. Beslenme programlarının kişiyi çok aç bırakmayacak şekilde ara öğünlerle desteklenmesi gerekmektedir. Uzun süre açlık hisseden vücut, şekere duyduğu ihtiyacı daha fazla hissedecek ve tedavinin olumsuz şekilde etkilenmesine yol açacaktır.

EGZERSİZ



Tedavi sürecinin olumlu sonuçlanması için düzenli olarak egzersiz yapılmalı ve vücudun kilo dengesi sağlanmalıdır. Yaşam stilinde yapılan köklü değişiklikler ve dikkat edilen beslenmenin sonucu olarak gizli şeker hastalığının atlatılması mümkündür. Bu hastalığın risk grubunda olanlar ya da semptomlarını yaşayanlar, bir endokrin uzmanına başvurmalıdırlar.

CNNTURK

devamını oku

son haberler

Post Top Ad